Sağlık Bilimleri Fakültesi Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

https://hdl.handle.net/11501/19

Listeleniyor 1 - 20 / 90

Investigation of inspiratory muscle training efficiency before bronchoscopic lung volume reduction: a randomized controlled trial
(Sociedad Espanola de Neumologia y Cirugia Toracica (SEPAR), 2025) Pehlivan, Esra; Çetinkaya, Erdoğan; Özcan, Zeynep Betül; Karaahmetoğlu, Fulya Senem; Çörtük, Mustafa; Ataç, Amine; Çınarka, Halit
Introduction: Pulmonary rehabilitation (PR) is recommended prior to bronchoscopic lung volume reduction (BLVR) procedures to optimize patient outcomes. However, there's a lack of clear guidance on PR content. The aim of our study is to examine the effect of adding inspiratory muscle training (IMT) to standard PR before BLVR on exercise capacity, dyspnea, fatigue level and quality of life. Methods: Sixty-four patients were randomly assigned to either the PR Group (PRGr) or the PR with IMT group (IMTGr). Both groups underwent an 8-week standard PR program, including breathing exercises, muscle strengthening, and walking. Additionally, IMTGr received IMT sessions. Outcome measures comprised six-minute walking distance (6MWD), maximal inspiratory and expiratory pressures (MIP, MEP), peripheral muscle strength, modified Medical Research Council dyspnea score, fatigue symptom scale, spirometric parameters, Saint George Quality of Life Questionnaire (SGRQ), International Physical Activity Questionnaire Short Form (IPAQ-SF), and Hospital Anxiety and Depression Scale. Results: Our study found no significant difference in exercise capacity improvement between IMTGr and PRGr. However, IMTGr showed significant improvement in MIP compared to PRGr. Both groups experienced improvements in dyspnea, fatigue, and depression scores, as well as enhancements in 6MWD, MEP, peripheral muscle strength, IPAQ-SF and SGRQ scores. Conclusion: Adding IMT to PR did not show a significant difference between groups among BLVR-eligible patients. However, improved respiratory muscle strength may have positive clinical implications. Further research is needed to explore short and long-term effects.
Does the use of protective face masks affectemporomandibular joint function?
(Professional Medical Publications, 2025) Özdemir Görgü, Sena; Yıldırım, Yasin; Kaya, Pınar; Ergezen, Gizem; Uzuner, Eda
Objective: Long-term mask use can trigger or exacerbate various health issues. This prospective experimental study evaluated the impact of protective face masks on masseter muscle activity and temporomandibular joint (TMJ) function reported by participants. Methods: This prospective, experimental tudy was conducted to investigate the effect of face masks on TMJ function, we used surface electromyography to assess masseter muscle activity at rest, during maximum contraction of the masseter muscle, and while reading a text. We also evaluated the intensity of the masseter muscle pain using an algometer. The participants underwent these evaluations at the Istanbul Medipol University between July and October 2022. Results: The study included 24 female participants with an average age of 28.5±5.40 years. After at least five hours of daily N95 mask use, a significant increase in masseter muscle activity was observed at rest and during speech (p=0.01; p=0.04, respectively). However, no significant changes in the maximum contraction of masseter muscle or pain threshold were observed (p>0.05). Conclusion: This study found that the use of N95 mask is associated with restricted TMJ movements and discomfort, and an increase in its use is associated with restricted TMJ movements, discomfort, and increased masseter muscle activity. Questions regarding mask-wearing-related habits should be included in the routine lifestyle assessment of patients who report TMJ complaints.
Relationship between nutritional literacy and healthy life skills of university students
(John Wiley and Sons Inc, 2025) Karadağ, Gülendam; Bilgiç, Dilek; Öztürk, Nuray; Özdemir, Tuğba
Health literacy is important for maintaining healthy diets and lifestyles. This study examined the relationship between nutrition literacy and healthy life skills of university students. This study was a descriptive and correlational design. The students' Food and Nutrition Literacy Scale knowledge sub-dimension mean score was found to be 10.30 +/- 2.11, at the limited knowledge level, the attitude sub-dimension mean score was 49.32 +/- 7.26, at the limited attitude level, and the behaviour sub-dimension mean score was 31.04 +/- 5.71, at the limited level. The mean Scale of Healthy Life Skills in University Students score of the university students was 62.96 +/- 9.99, at a moderate level. Multiple regression analysis showed that the mean scores obtained from the attitude and behaviour sub-dimensions, studying in the Faculty of Nursing, being 18 years old, and studying in the first or second year were the main variables influencing the healthy life skills of university students. The food and nutrition literacy of the students was limited and their healthy life skills were at a moderate level. As the food and nutrition literacy of the students increased, their healthy life skills became more positive.
Güncel verilerle vücut geliştirme sporcularında beslenme
(İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi, 2022) Türkmen, Nur Sinem; Pınarlı, Çağla
Vücut geliştirme sporunun popülaritesi gün geçtikçe artmaktadır fakat buna karşılık literatüre bakıldığında kanıta dayalı beslenme önerilerinin sayısının oldukça az olduğu görülmektedir. Bu çalışmada literatürde geçen, vücut geliştirme sporcuları için verilen kanıta dayalı güncel beslenme önerileri derlenmiştir. Vücut geliştirme sporuyla ilgilenen bireylerde enerji ihtiyacının doğru hesaplanması, vücut ağırlığında azalma sağlamak için temel hedef olmalıdır. Vücut geliştirme sporcularında kas kaybını önlemek için haftalık en fazla %1’lik vücut ağırlığında azalma önerilmektedir. Vücut geliştirme sporcusu için gerekli enerji hesaplaması yapıldıktan sonra, vücut ağırlığında kilogram başına en az 2.3 g/kg/gün protein alımı önerilmektedir. Aynı zamanda her öğünün 0.4-0.5 g/kg protein içermesi önerilmektedir. Günlük enerji gereksiniminin %15-30’unun yağlardan, %20’sinin proteinlerden ve geri kalanın ise karbonhidratlardan gelecek şekilde beslenme programı düzenlenmelidir. Vücut geliştirme sporcuları için ideal öğün sayısında ise özellikle dayanıklılık egzersizleri süresince günlük 3 ile 6 öğün tercih edilmelidir. Yapılan araştırma sonuçlarına göre öğün saatleri ve sıklığının vücut ağırlığında azalma veya yağsız kütleyi korumak için belirgin bir pozitif etkisinin olmadığı görülmüştür. Müsabakalardan birkaç gün önce uygulanan dehidrasyon programı, elektrolit imbalansına sebep olabileceğinden dikkatli olunması gerekmektedir. Müsabakalara hazırlanılan son dönemlerde karbonhidrat alımındaki artışın olumlu etkileri olabilir, bu sebeple karbonhidrat yüklemesi sporcuya uygun olarak yapılmalıdır. Vücut geliştirme sporcularında supleman kullanımıyla ilgili de farklı tartışmalar bulunmaktadır. Kreatin monohidrat, kafein ve beta alanin alımının müsabakalara hazırlanma süresince olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Diğer suplemanlarla ilgili daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu, güncel literatür verileri dahilinde düşünülmektedir. Son olarak, estetik bir spor çeşidi olan vücut geliştirme sporcularında yeme bozuklukları ve vücut algısı bozukluklarının sık görüldüğü unutulmamalıdır.
Sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinde Covid-19 pandemi sürecinde yeme farkındalığı ve vücut ağırlığı değişiminin incelenmesi
(Marmara University, 2024) Pınarlı Falakacılar, Çağla; Karaağaç, Rabia Melda
Amaç: Bu araştırma, İstanbul’da bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi öğrencilerinde yeme farkındalığı düzeylerinin belirlenmesi ve bu bireylerde pandemi sürecinde vücut ağırlığındaki değişikliğin yeme farkındalığı ile ilişkisinin belirlenmesini amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel çalışma türündeki bu araştırmanın örneklemini bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim görmekte olan 18-25 yaş arası kadın ve erkek öğrenci (n=141) oluşturmuştur. Veriler Haziran 2021-Aralık 2021 tarihleri aralığında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak; Sosyodemografik Bilgi Formu ve Yeme Farkındalığı Ölçeği kullanılmıştır. Veriler, Google Forms üzerinden online olarak toplanmıştır. Verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotları, karşılaştırma ve korelasyon analizleri kullanılmıştır. Ölçeklerin güvenilirliğini test etmek amacıyla “Güvenilirlik Analizi” yapılmıştır. Bulgular: Bu araştırma, Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde öğrenim görmekte olan 124 kadın ve 17 erkek öğrenci ile yürütülmüştür. Katılımcıların güncel vücut ağırlığı değerleri ile Yeme Farkındalığı Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönlü bir ilişki olduğu görülmüştür (r:-0.276; p<0.01). Katılımcıların güncel beden kütle indeksi değerleri ile Yeme Farkındalığı Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif yönlü bir ilişki olduğu belirlenmiştir (r:-0.221; p<0.01). Sonuç: Pandemi döneminde, yeme farkındalığı arttıkça vücut ağırlığı ve beden kütle indeksinin azaldığı görülmektedir. Vücut ağırlığının korunmasında, yeme farkındalığının etkisi dikkat çekmektedir.
Determining the stigmatizing attitudes, beliefs and actions of unmarried women at the ages of 18-49 living in Turkey towards abortion
(Bandirma Onyedi Eylul University, 2024) Beydağ, Kerime Derya; Alp Dal, Nursel
Aim: The purpose of this study is to determine the factors that affect the stigmatizing attitudes, beliefs and actions of unmarried women at the ages of 18-49 living in Turkey towards abortion. Material and Method: This descriptive study was carried out with an online survey between 1 December 2021 and 20 February 2022 with the participation of 1016 unmarried women. The data were collected using a Demographic Information Form and the Stigmatizing Attitudes, Beliefs and Actions Scale. Results: The mean Stigmatizing Attitudes, Beliefs and Actions Scale score of the participants was found as 29.49 ± 10.428, and statistically significant relationships were determined between the mean scores of the participants and their age, education level, income status, number of siblings, status of being sexually active, place of residence for the longest time, region of residence, belief status, and views about abortion in family and inner circle.
Niğde ilindeki bir ilkokul öğrencilerinin, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bilgi durumlarının tespiti
(Rüştü Uçan, 2024) Başpınar, Hava; Kırkıncıoğlu, Meliha
Bu çalışmada Niğde’de MEB'e bağlı ilköğretim okullarında, 2023-2024 eğitim-öğretim yılı güz dönemi içinde eğitim gören 2.sınıf, 3. sınıf ve 4. sınıf öğrencilerine bir anket ile İSG bilgi düzeyleri durumlarını ortaya koyarak, ISG eğitimi programlarının geliştirilmesine ve uygulanmasına katkı sağlamaktır. Katılımcıların iş sağlığı ve güvenliği konusundaki bilgi düzeyleri IBM SPSS Statistics programı kullanılarak analiz edildi. Anket güvenirliliği katsayısı, Cronbach’s alfa (?) ile ifade edildi. Anket verileri SPSS programı ile frekans ve Ki-Kare testleri ile demografik açıdan da analiz edildi. Ankette çıkan sonuçlara göre öğrencilerin genel olarak İSG konusunda bir farkındalık olduğunu, ancak belirli bir kısmın bu konuda eksik olduğunu göstermektedir. Bu durum da ilkokul öğrencilerinin İSG konusunda daha fazla bilgi sahibi olması gerektiğine işaret etmektedir. Bu amaçla, ilkokullarda İSG eğitimi verilmesi ve İSG farkındalığının artırılması için çalışmalar yapılması gerekmektedir. Analiz sonucunda İSG bilgi düzeylerinin okullar arasında anlamlı farklılıklar olduğu, sınıflar arasında anlamlı farklılıklar olduğu ve cinsiyete göre anlamlı bir farklılığın olmadığı tespit edilmiştir. Öğrencilerin güvenliği, iş güvenliği konusunda farkındalığını arttırmak ve bilgi düzeyini arttırıp geliştirmek için İSG eğitim programları veya bilinçlendirme faaliyetleri düzenlenmelidir. Bu nedenle ilkokulda öğrencilerin İSG farkındalığını ve bilincini arttırmak için bazı önlemler alınmalıdır.
Kemik sağlığında bağırsak mikrobiyotasının etkisi: güncel yaklaşımlar
(İstanbul Gelişim Üniversitesi, 2024) Pınarlı, Çağla; Karaağaç, Rabia Melda
Osteoporozun görülme sıklığı günden güne artış göstermektedir. Özellikle ilerleyen yaş, cinsiyet, D vitamini seviyeleri risk faktörlerinden bazıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda ise, bağırsak mikrobiyotasının kemik sağlığı üzerinde etkileri olduğu düşünülmektedir. Osteoporozun oluşmasında hiperparatiroidizm malabsorpsiyon, hipertiroidizm, anoreksiya nervoza, kronik böbrek yetmezliği, uzun sürekli fiziksel aktivite azlığı ve Cushing sendromu gibi farklı hastalıkların da etkili olabileceği bilinmektedir. Bağırsak mikrobiyotasında disbiyoz, kemik iyileşmesini zorlaştıran faktörlerden biridir. Mikrobiyotanın kemik iyileşmesi ve kemik sağlığı üzerinde lipopolisakkaritler, safra asidi, kısa zincirli yağ asitleri, mikrobiyotanın hormonlar üzerinde olan dolaylı etkileri ve mikrobiyotanın bağışıklık sistemi üzerinde olan dolaylı etkileri aracılığıyla rol oynayabileceği görünmektedir. Bu derlemenin amacı bağırsak mikrobiyotasının kemik sağlığı üzerindeki etkilerini güncel yaklaşımlarla değerlendirilmesidir.
Effect of telerehabilitation based high intensity interval training on biochemistry parameters and symptoms in patients with fibromyalgia
(Dokuz Eylül University, 2025) Akıl Ağdere, Selin; Pehlivan, Esra; Kat, Ezgi; Helvacı, Nazlı; Kural, Alev; Vural, Meltem
Purpose: The aim of this study was to evaluate the effect of telerehabilitation-based high intensity interval training (HIIT) on biochemistry parameters and disease symptoms in fibromyalgia patients. Fibromyalgia syndrome (FMS) is a chronic musculoskeletal disease of unknown etiology accompanied by symptoms such as pain, hyperalgesia, sleep disorders, fatigue and mood disorders. Material and Methods: 33 fibromyalgia patients were randomly assigned as HIIT (n = 11), moderate-intensity continuous training (MICT)(n = 11) and control group (CG)(n = 11). While the patients in the study groups were given upper extremity exercise with telerehabilitation for 6 weeks, no intervention was applied to the CG. Disease symptoms and blood parameters were evaluated before and after treatment. Results: After the treatment, significant changes were found in the results of superoxide dismutase (SOD), malondialdehyde (MDA), glutathione peroxidase GSH(Px), right hand grip strength, pressure pain threshold, fatigue severity and disability in the HIIT group, and in the results of SOD, myeloperoxidase (MPO), left hand grip strength and fatigue severity in the MICT group (p<0.05).
Determination of cortisol hormone from sweat samples and interpretation with microcontroller
(Bitlis Eren University, 2024) Çapan, Muhammed Ertuğrul; Cingöz, Ebru; Öncel, Hasan Uğur; Arıcan, Ercan
Cortisol, known as the body's stress hormone, regulates metabolism, inflammation, and the immune system. It affects various bodily systems such as the nervous, immune, cardiovascular, respiratory, reproductive, and musculoskeletal systems. Normal sweat cortisol levels range from 8 to 142 ng/ml, with elevated levels indicating stress (200 ng/ml in women, 500 ng/ml in men). This study focuses on colorimetric cortisol analysis using a microfluidic layer to collect sweat samples. Samples are mixed with a specific color reagent. Cortisol levels are quantitatively analyzed using Z-Score values and RGB channel density via photographs taken with the ESP 32 module. The aim is to determine cortisol levels, aiding in diagnosing conditions like Cushing's syndrome and Addison's Disease, leveraging wearable technology. The developed system integrates a microcontroller into the wearable microfluidic system for cortisol measurements throughout the day. Data is displayed and recorded on a computer for streamlined cortisol monitoring. The blue tetrazolium method used offers stable colors and rapid reactions (10 minutes). The Limit of Detection (LOD) is 0.3 ug/mL, with a detection limit of 1.1 ug/mL. Combined with the ESP 32 Cam module, the system detects cortisol concentrations from 0.8 – 60 ug/mL.
Braden ölçeği ile basınç yarası riski belirlenen hastalarda risk faktörleri ile basınç yarası arasındaki ilişkinin incelenmesi
(İstanbul Gedik Üniversitesi, 2024) Bakanoğlu Kalkavan, Emek; Şendir, Merdiye
Amaç: Bu araştırma, yoğun bakım üniteleri ile dahili ve cerrahi servislerde yatan Braden ölçeği ile basınç yarası riski belirlenen hastalarda risk faktörleri ile basınç yarası arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla planlanmış, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte bir araştırmadır. Yöntem: Araştırmanın evrenini, özel bir sağlık grubu hastanesinin yoğun bakım üniteleri ile dahili ve cerrahi servislerine Haziran- Kasım 2009 tarihleri arasında kabul edilen tüm hastalar oluşturmuştur. Örneklemine ise, araştırmanın amacı açıklanarak, bilgilendirme sonrası araştırmaya katılım için izin alınan ve araştırma kriterlerini karşılayan 238 hasta alınmıştır. Verilerin toplanmasında; Yapılandırılmış Soru Formu ve Braden Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği kullanılmıştır. Veriler, bilgisayar ortamında istatistiki analiz yöntemleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırmanın sonucunda, hastaların yaş ortalamasının 59.5±15.6 yıl, %62.6’sının erkek, %90.4’ünün hareket aktivitesinde bağımlı ve %49.2’sinin pre-obez olduğu saptanmıştır. Çoğunlukla kardiyovasküler cerrahi yoğun bakım ünitesinde (%46.6) kardiyovasküler hastalıkları nedeniyle (%59.4) tedavi gören hastaların ortalama 13.5±10.9 gündür hastanede yattığı belirlenmiştir. Hastaların yatışlarının beşinci gününde Braden Basınç Yarası Risk Değerlendirme Ölçeği ile tekrar edilen değerlendirmelerinde %70.1’inin yüksek risk grubunda olduğu ve %10.5’inde 1. ve 2. Evrelerde basınç yarası geliştiği saptanmıştır. Yaş, beden kitle indeksi, cilt tipi, hastanede yatış süresi, cerrahi hastalarında ameliyatın süresi ve hareket aktivitesi ile basınç yarası oluşumu arasında anlamlı ilişki olduğu görülmüştür (p<0.01). Sonuç: Yaş, beden kitle indeksi, cilt tipi, hastanede yatış süresi, cerrahi hastalarında ameliyatın süresi ve hareket aktivitesi ile basınç yarası oluşumu arasında anlamlı ilişki olduğu görülmüştür.
Okul öncesi dönemdeki çocuklarda uygulanan, çocuklarda emosyonel göstergeler ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik çalışması
(Istanbul Gedik University, 2024) Atak Meriç, Tuğçe; Arslan, Filiz
Amaç: Bu çalışmanın amacı okul öncesi dönemdeki çocuklarda venöz kan alma işlemi sırasında uygulanan Çocuklarda Emosyonel Göstergeler Ölçeğinin (ÇEGÖ) geçerlik ve güvenirlik çalışmasını yapmaktır. Yöntem: Metodolojik tipte tasarlanan çalışmanın örneklemini kan almak için hastaneye başvuran 83 okul öncesi çocuk oluşturdu. Çocuklarda Emosyonel Göstergeler Ölçeği’nin geçerlik çalışması için yapı geçerliği (doğrulayıcı faktör analizleri, eşzaman/hemzaman), güvenirlik için madde analizi (madde toplam puan korelasyonu) ve iç tutarlık (Cronbach Alfa güvenirlik katsayısı) yöntemleri kullanıldı. Bulgular: Çocuklarda Emosyonel Göstergeler Ölçeği uyum indeksleri; x2/SD değeri 2.98, GFI 0.95, AGFI 0.90, CFI 0.97, RMSEA 0.06 ve SRMR 0.05 olarak saptandı. Bu durum ölçeğin daha önce belirlenen orjinal faktör yapısına göre iyi uyum gösterdiğine işaret etmektedir. Ölçeğin Cronbach alfa güvenirlilik katsayısı 0.88 bulunmuş ve maddeler arasında ki korelasyon 0.37 ile 0.86 arasında değiştiği ve maddelerin 0.30 ve üzerinde olduğu bulunmuştur. Ölçeğin yarıya bölme güvenirlik değeri 0,821 ve ölçeğin alt-üst %27 olarak gruplar arasında anlamlı farklılık gösterdiği saptanmıştır (p<0,05). Bununla birlikte işlem süresi, işlem öncesi, işlem sırası ve işlem sonrası nabız değerleri ve ÇEGÖ arasında güçlü ve pozitif yönde bir korelasyon bulunmuştur. Sonuç: Araştırma sonucunda elde edilen bulgulara göre Çocuklarda Emosyonel Göstergeler Ölçeği okul öncesi dönemdeki çocuklarda ağrıya gösterilen emosyonel durumunu ölçmede geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu belirlendi.
Bağırsak mikrobiyotası ve gıda alerjileri arasındaki ilişkiye makro besin ögelerinin etkisi
(İstanbul Gedik Üniversitesi, 2024) Pınarlı Falakacılar, Çağla; Bilginer Diler, Gamzegül
Son yıllarda bağırsak mikrobiyotası ve gıda alerjileri arasındaki ilişki üzerine yapılan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Diyet bileşenleri ve bu bileşenlerin bağırsak mikrobiyomu üzerine etkileri, gıda alerjilerinin birden fazla alanına doğrudan veya dolaylı olarak etki etmektedir. Bu derlemenin amacı gıda alerjilerinde bağırsak mikrobiyotasının etkisi ve diyetle alınan makro besin ögelerinin mikrobiyota ve gıda alerjileri üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesidir.
Efficacy of ursodeoxycholic acid in reducing the necessity of cholecystectomy due to pre-existing and subsequently formed gallstones in patients who underwent laparoscopic sleeve gastrectomy
(BMC, 2025) Demirpolat, Muhammed Taha; Çelikkaya, Muhammet Oğuz; Ertekin, Süleyman Çağlar; Başak, Fatih; Şişik, Abdullah
BackgroundIn this study, we aimed to investigate whether ursodeoxycholic acid (UDCA) would reduce the necessity of cholecystectomy in patients diagnosed with asymptomatic gallstones after laparoscopic sleeve gastrectomy (LSG) and in patients diagnosed with asymptomatic gallstones before LSG.MethodsBetween July 2020 and November 2022, at least 2-year follow-ups of patients who underwent LSG for obesity were retrospectively analyzed. Patients with pre-existing asymptomatic gallstones during preoperative evaluation, those with UDCA treatment (group 1), and observation group (group 2). Patients with newly formed gallstones in postoperative outpatient clinic follow-up, those with UDCA treatment (group A), and those without UDCA treatment (group B).ResultsA total of 425 patients included. At the end of the first year, patients who had newly formed gallstones after LSG had a higher total weight loss percentages (TWL%) (39.8 +/- 6.1) compared to those who did not develop gallstones (37.9 +/- 7.4), which were statistically significant (p = 0.004). Among patients who developed gallstones postoperatively, UDCA treatment was associated with a significantly lower cholecystectomy rate in patients with newly formed gallstones postoperatively (p = 0.025), while no significant difference was shown in patients with preoperative gallstones (p = 0.631).ConclusionUDCA is a promising option for reducing the need for cholecystectomy in patients with post-LSG gallstones, but it appears ineffective for pre-existing gallstones.
Distinctive delta and theta responses in deductive and probabilistic reasoning
(Wiley, 2025) Sevim, Emir Faruk; Yıldırım, Yasin; Ünsal, Esra; Dalmızrak, Esra; Güntekin, Bahar
IntroductionThe neural substrates of reasoning, a cognitive ability we use constantly in daily life, are still unclear. Reasoning can be divided into two types according to how the inference process works and the certainty of the conclusions. In deductive reasoning, certain conclusions are drawn from premises by applying the rules of logic. On the other hand, in probabilistic reasoning, possible conclusions are drawn by interpreting the semantic content of arguments.MethodsWe examined event-related oscillations associated with deductive and probabilistic reasoning. To better represent the natural use of reasoning, we adopted a design that required participants to choose what type of reasoning they would use. Twenty healthy participants judged the truth values of alternative conclusion propositions following two premises while the EEG was being recorded. We then analyzed event-related delta and theta power and phase-locking induced under two different conditions.ResultsWe found that the reaction time was shorter and the accuracy rate was higher in deductive reasoning than in probabilistic reasoning. High delta and theta power in the temporoparietal, parietal, and occipital regions of the brain were observed in deductive reasoning. As for the probabilistic reasoning, prolonged delta response in the right hemisphere and high frontal theta phase-locking were noted.ConclusionOur results suggest that the electrophysiological signatures of the two types of reasoning have distinct characteristics. There are significant differences in the delta and theta responses that are associated with deductive and probabilistic reasoning. Although our findings suggest that deductive and probabilistic reasoning have different neural substrates, consistent with most of the studies in the literature, there is not yet enough evidence to make a comprehensive claim on the subject. There is a need to diversify the growing literature on deductive and probabilistic reasoning with different methods and experimental paradigms.
The effectiveness of the 'my hands are clean program' based on the health promotion model conducted with virtual reality method
(Marmara University, 2024) Yurt, Seher; Özdemir, Tuğba; Gür, Kamer; Çalık Tümerdem, Kevser Burcu
Objective: Hand hygiene is very important as the hand is the organ that contains the most microorganisms. On the other hand, the school environment is an important environment for raising awareness of hand hygiene and acquiring handwashing behavior. This research was conducted to determine the effectiveness of the 'My Hands are Clean Program', which is carried out with the virtual reality method based on the health promotion model. Methods: This research is a quasi-experimental study with a pre-test and post-test model. The research population is 4th-8th grades in a school. Data were collected by socio-demographic characteristics form, hand hygiene observation form, and decision scale. Measurements were made before the training, after the training, the first follow-up after one month and the second follow-up after two months. Data were analyzed using IBM SPSS 26.0, Kolmogorov-Smirnov, Wilcoxon Test, Fridman Test, Mann Whitney U test, Kruskal Wallis test, and Bonferronicorrected pairwise comparisons in further analysis. The "TREND checklist" was used to report it. Results: The students got the highest score on the hand hygiene observation form at the first follow-up. It was determined that students' post-test, first follow-up and second follow-up mean scores were significantly higher than the pre-test mean scores. In Gpower Post hoc power analysis, the power of the study was determined to be 99%. Conslusion: It can be said that the use of technology-based methods in developing handwashing behavior, which will affect lifelong health, is effective for school-age students.
Effect of mediterranean diet on breast cancer: meta-analysis
(Turkish Society of Public Health Specialists, 2024) Demirci, Ülkü; Karaağaç, Rabia Melda; Pınarlı Falakacılar, Çağla; Kaptanoğlu, Ayşe
Objective: In this meta-analysis, we have assessed the effects of Mediterranean Diet on breast cancer. Methods: Case-control and cross-sectional studies were searched using PubMED, SpringerLink, and Taylor & Francis databases for inclusion in the meta-analysis. We confined our search to the studies conducted and published after year 2000. From all the included studies, geography, sample size, study design, study evaluation method, outcome, risk factors (lowest and highest limit and OR values), and 95% confidence interval data were extracted. Eleven studies with 26361 participants were included of which 10 were case-control studies and 1 was cross-sectional study. Results: Following the analysis according to the random effects model, it was observed that compliance with the Mediterranean Diet or the high consumption amount of olive oil, seafood, whole grains, vegetables, and fruits in the Mediterranean Diet has a positive effect on breast cancer. The effect size was found to be OR 0.77 (0.68-0.88). Conclusion: This meta-analysis, including the studies evaluating the effect of Mediterranean diet on breast cancer, concluded that the Mediterranean Diet has positive effects on breast cancer. The risk of breast cancer was found to be decreased with the increased compliance of the Mediterranean Diet.
Reduced resting and task-related alpha activity in mine workers: implications for occupational health and neurodegenerative risk
(Elsevier B.V., 2024) Çelik, Samet; Yıldırım, Ebru; Güntekin, Bahar
Underground mine workers face many risk factors at work sites that are known to affect the neural system. Observational studies report that these risk factors precede neuromuscular and neurodegenerative disorders, especially in old-age miners. Neurodegenerative disorders have electrophysiological, anatomical, and functional changes long before symptoms are seen in older adults. Therefore, this study investigated whether risks faced by miners at young ages were reflected in electrophysiological signals. Twenty-one underground miners and twenty-two above-ground workers matched with them in terms of age, education, and working duration were included in this study. Participants were recorded with a 20-channel EEG during the resting-state (eyes open and closed; EO-EC) and the perception of the International Affective Picture System Paradigm (IAPS). Time-frequency analyses were performed for alpha frequency. Rs-EEG results showed a statistically significant difference in alpha power between the EO and EC states in the control group. However, there was no statistical difference in alpha power between these two conditions in the miners. Additionally, we noted a more pronounced decrease in alpha responses in the posterior region during EC in the miners. The group's main effects were statistically significant in event-related alpha responses during emotional responses. Accordingly, event-related alpha responses of the miner group were lower than the control group in terms of both power spectrum and phase-locking. Underground mine workers are cognitively and emotionally affected by risks in the work environment. Electrophysiological changes seen in young underground workers may be a harbinger of neurodegenerative disorders in miners' old age. Our research findings may lead to the development of occupational neuroscience, social policies, and worker health, which are necessary to improve working conditions for mineworkers.
Investigation of the relationship between the mental states and family functioning of Turkish female workers working in the industrial sector
(Cyprus Mental Health Institute, 2024) Kızılkaya, Mehtap; Ballıel, Nükhet; Beydağ, Kerime Derya
This study was conducted to examine the factors affecting the mental states and family functions of female workers working in the organized industrial zone (food, leather-textile, furniture, chemical products, paper-plastic, electronics) and to determine the relationship between their mental states and family functions. This descriptive and relationship-seeking study was conducted with 275 working women in June-August 2019. Research data were collected using a Personal Information Form, the Family Assessment Device, and the Brief Symptom Inventory. Descriptive statistics were presented as numbers, percentages, and mean and standard deviation values. Also, the One-way ANOVA test, correlation, and regression analyses were used in the data analysis. It was determined that the unhealthiest family functioning of women according to the family assessment device included behavior control (2.86±0.43), affective involvement (2.79±0.56), and affective responsiveness (2.72±0.47) and that the highest mean scores were obtained from the depression and anxiety subscales of the brief symptom inventory. The result of the regression analysis in our study indicated that female workers' mean scores on the subscales of the family assessment device significantly predicted their mean scores on the subscales of the brief symptom inventory. In conclusion, it was found that the mental state of women working in the industrial sector negatively affected their family functioning. However, it was seen that women performed the problem-solving function soundly despite high levels of anxiety and depression. It can be recommended that female workers should be supported in household jobs by family members and that they should be given psycho-education on communication, coping skills, and symptoms of mental disorders.
The effect of stretching exercises applied to caregivers of children with development disabilities on musculoskeletal muscle mobility and respiratory function
(Multidisciplinary Digital Publishing Institute (MDPI), 2024) Ataç, Amine; Atak, Ebrar
We aimed to investigate the effect of stretching exercises applied to the hamstring, one of the posterior muscle chains, on musculoskeletal flexibility, chest mobility, and respiratory function. Proprioceptive neuromuscular facilitation and static stretching exercises were applied to 30 healthcare personnel caring for children with developmental delays using a crossover randomized study design. Posterior muscle chain mobility was assessed using the popliteal angle test (PAT) for the hamstring muscle, the mobility of the lumbar muscles was assessed using the Schober test (ST), and the mobility of the posterior chain muscles as a whole was assessed using the finger-to-floor distance test. Chest mobility was measured using chest circumference measurements and lung volumes were measured using the pulmonary function test (PFT). The results showed that stretching exercises applied to the hamstrings led to significant improvements in PAT, ST, and chest mobility in the direction of maximal expiration (p < 0.05), without being superior to each other. Ten males (33.3%) and twenty females (66.7%) who met the inclusion criteria were analyzed. The mean age of the participants was 26.6 ± 5.9 years, the mean height was 169.53 ± 8.67 cm, the mean weight was 65.26 ± 12.03 kg, and the mean body mass index was 22.58 ± 3 kg/m2. Chest inspiratory mechanics also showed a low positive correlation with posterior muscle mobility (r = 0.381; p = 0.038). There was no significant change in PAT. Within the framework of the myofascial theory, stretching exercises that can contribute positively to the musculoskeletal and respiratory system structures of healthcare professionals can be recommended and encouraged to healthcare professionals.

Güncel Gönderiler